Sayfalar

22 Kasım 2011 Salı

Nükleer Santraller

Japonya’daki şiddetli deprem sonrası tsunami dalgaları Fukişima Nükleer Santrali'ne zarar verince ülkemizde kurulacak olan nükleer santrale olan kaygılar daha da gün yüzüne çıktı. "Japonya gibi bir teknoloji devinde bile bu tür kazalar olabiliyorsa Türkiye’de çok daha büyük olaylar olur." gibi sözler medyada yankılanmaya başladı. Orta yaşın biraz üzerindeki kuşak ise Çernobil Nükleer Kazasını zihinlerinde canlandırdı. Bununla birlikte nükleer santral açma konusunda ciddi anlamda kaygılar ortaya çıktı. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da büyük bir bilgi kirliliği ortaya çıktı. Konunun uzmanları hariç herkes fikrini ortaya koydu ve kamuoyunda büyük bir kaos meydana geldi. Bu konuyu tartışmadan önce nükleer enerjinin ne olduğunu ortaya koymak yerinde olacaktır. Bilindiği üzere atomun yüksüz parçacığı nötrondur. İçerisinde nötron bulunan ortamlar nötronlara karşı davranışlarına göre 3 şekilde incelenebilir.
 1) Absorblayıcı ortamlar

2) Difüzleyici ortamlar

3) Çoğaltıcı ortamlar
 Genel olarak bütün ortamlar ilk iki duruma haizdir. Ortamın özelliği belirlenirken bu özelliklerden hangisinin baskın olduğu göz önüne alınır. Eğer ortamda çoğaltıcı özellik gösteriyor ise sadece bu özellik dikkate alınır. Çoğaltkan bir ortamda, özellikle fisyon sebebiyle, üretilen her nötron bir miktar enerjinin serbest kalmasını sağlar. Bu enerji nötronun absorblayıcı ve difüzleyici ortamlardaki, ortamın atomlarına aktardığı enerjiyle kıyaslandığında çok büyüktür. Bunun için çoğaltkan ortamlar büyük enerjiler içerdiklerinden dolayı çok büyük önem arz etmektedirler. Çoğaltkan ortamlardaki bu enerjinin kontrol altına alınması insanlığı yeni bir enerji kaynağıyla tanıştırmıştır. Elektrik enerjisi ve yanma yoluyla oluşturulan kimyasal enerjiye alternatif olarak üretilen bu enerjiye "çekirdek enerjisi'" ya da daha yaygın bir biçimde nükleer enerji adı verilir. İçerisinde nükleer enerji üretilen yerlere atom reaktörü veya nükleer reaktör adı verilir.


Şu anda dünyada bulunan nükleer reaktörlerin çoğu fisyon (parçalanma) mantığı ile çalışmaktadır. Yani atom numarası büyük olan atomlar daha küçük atomlara parçalanırken ortaya büyük bir enerji çıkarırlar. Bir nükleer santralden elektrik üretmekle, gaz veya kömür santrallerinden elektrik üretmek termodinamik olarak aynıdır. Aradaki fark ısı kaynağıdır. Tüm termik santrallerde ısı kaynağı olarak kimyasal yanma enerjisi kullanılır. Nükleer santrallerdefisyon yani parçalanma enerjisi kullanılır.Füzyon, yani atom birleşmesinden çıkan enerjiyi kullanacak ilk reaktör ise Fransa'da 10 ülkenin katılımı ve 10 milyar $ bütçe ile 2005 yılında inşa edilmeye başlamıştır ve 10 yılda tamamlanacaktır.
Nükleer reaktörler fisyon sonucu zincirleme bölünme reaksiyonunun kontrollü olarak yapıldığı sistemlerdir. Nükleer santralde üretilen enerjinin büyüklüğünü kavrayabilmek adına şu örneği verebiliriz.1 kg U235 izotopunun yanması sonucu açığa çıkan enerjinin yaklaşık 1.3 milyon kg kömürünkine eşittir.

Dünya Nükleerden Vazgeçti mi?

Nükleer karşıtları sürekli olarak Avrupa’da ve Amerika’da yeni nükleer santrallerin yapılmadığını ifade etmektedirler. Bu kısmen doğru bir söylemdir. Ancak bu devletlerin nükleer santraller yapmaktan vazgeçtikleri anlamına gelmemektedir. Bu devletler zaten hali hazırda nükleer santral sahibidirler ve
hedefledikleri daha verimli nükleer santral yapımlarıdır. Bahsettiğimiz gibi Fransa’da başlayan füzyon reaktörü giyeni girişimi yeni nesil nükleer santrallerin öncüsü olacaktır. Yani kesinlikle nükleer enerjiden vazgeçmek söz konusu değildir. Amaçlanan daha verimli santralleri ortaya atmaktır.

Peki Türkiye’ye kurulması planlanan nükleer santralin özellikleri nelerdir? Enerji ihtiyacımızın ne kadarlık bir kısmını karşılayacaktır. Asıl cevaplanması gereken büyük soru budur. 1200 MWe dört üniteden oluşacak ve 4800 MWe'lık kurulu gücü ile tek başına Türkiye'nin elektrik üretiminin yaklaşık %6'sını karşılayabilecektir.

Enerjide Dışa Bağımlılık

Türkiye an itibariyle yıllık enerji ihtiyacının %90’nını dışarıdan karşılamaktadır. Yani enerji itibariyle tamamen dışarı bağımlı durumdayız. Kurulması planlanan nükleer santral şu anda Türkiyede’ki bütün hidroelektrik ve termik santrallerin ürettiği enerjinin %60’nı tek başına üretecektir.
Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken asıl soru şudur. Türkiye nükleer santrallerinde kullanacağı zenginleştirilmiş uranyumu nasıl temin edecek. Ya da diğer bir deyişle Türkiye santralde kullanılmak üzere zenginleştirilmiş uranyum üretebilecek mi? Eğer Türkiye nükleer hammadde konusunda dışarıya bağımlı hale gelecekse, bunun ülkemizi enerji konusunda dışarıya bağımlı hale gelmekten kurtaracağı nasıl söylenebilir? Yarın bir gün herhangi bir kriz zamanında Türkiye’ye hammadde konusunda ambargo koyulmayacağına emin olabilir miyiz? Zamanında Kıbrıs Savaşı'nda Türk uçaklarının havalanacak benzin bulamadığının hatırlanması gerekmektedir.
Diğer önemli konuda Türkiye’nin deprem kuşağında bulunmasıdır. Bazı araştırmacılara göre Akkuyu, Ecemiş Fay Hattına çok yakın bir konumdadır ve olası bir deprem durumunda ortaya çok vahim durumlar çıkacaktır. Ancak ben zemin etüdünün sağlam bir şekilde yapıldığını düşünüyorum. Çünkü kaza gibi durumlarda sadece santralin bulunduğu ülke değil bütün dünya alarm durumuna geçmektedir. Bu yüzden o kadar basit bir hata yapılacak ya da komplo teorisi kuranların deyimiyle yaptırılacak bir konu değildir.

Alternatif Enerji Kaynakları

Nükleer santral fikrine karşı olanlar kendilerine “Tamam nükleer santral kurmayalım. Ama enerji ihtiyacının altından nasıl kalkacağız?” diye sorulduğunda hemen alternatif enerji kaynaklarına atıfta bulunurlar. Peki alternatif enerji kaynakları derdimize derman olabilecek mi?
Elektrik enerji kaynaklarını iki başlık altında ifade etmek tutarlı olacaktır.
1) Ana (Birincil) Enerji Kaynakları
2) Alternatif (Yenilenebilir Enerji Kaynakları)

Birinci gruptaki kaynaklara hidrolik enerji, termik enerji ve nükleer enerjiyi örnek verebiliriz. 2. grupta ise bugün hepimizin ismini duymaya başladığımız güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve jeotermal enerji yer almaktadır. Ancak asıl büyük soru şudur: Belli kesimlerin iddia ettiği gibi alternatif enerji kaynakları ana (birincil) enerji kaynaklarının yerini alabilir mi?
Özellikte ülkemizde nükleer santral kurulumu aşamasında sıkça karşımıza çıkan bir sorudur. Ülkemizin güney kıyısının güneşlenme süresinin yüksek olması ve ülkemizin rüzgar enerjisinden faydalanabileceği söylenerek nükleer santrale gerek olmadığı var sayımı ne kadar doğrudur?
Öncelikle enerjide süreklilik, devamlılık ilkesi söz konusudur. Yani enerji üretimi herhangi bir durumda kesintiye uğramaksızın devam edebilmelidir. Çünkü enerji üretimi şansa bırakılmayacak kadar ciddi bir konudur. Bu ise alternatif enerji kaynaklarında söz konusu bir olay değildir. Rüzgarın ve güneşin kaybolmasıyla enerji üretimi duracaktır. Diğer büyük problem ise depolama sorunudur. Alternatif enerji kaynaklarını depolamak çok zahmetli bir iştir.
Burada demek istediğimiz alternatif enerji kaynaklarından tamamen vazgeçmek anlamına gelmemektedir. Alternatif enerji kaynakları mümkün olan en iyi şekilde kullanılmalı ve bunun geliştirilmesine önem verilmelidir. Ancak en azından şimdiki teknoloji göz önüne alındığında ana enerji kaynakları yerine kullanılabilecek bir enerji türü değildir.

Peki Ne Yapmalıyız

Sonuç olarak ülkemizin enerji ihtiyacının bir şekilde çözülmesi gerekmektedir ve bunun şu andaki tek çözümü nükleer santralden geçmektedir. Ancak nükleer santrali kurmadan önce fizibilite çalışmaları iyi yapılmalı ve Türkiye gelecekte kendi hammaddesini üreten ve kendi nükleer santralini kurabilen bir konuma gelmelidir. Aksi taktirde enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmamız hayalden başka bir şey değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eleştirilerinizi bu alanda yayınlayabilirsiniz.